Annemle giymediğim kıyafetleri ayıklama telaşındayız, gardırobumdaki tüm kıyafetleri yatağımın üzerine çıkarttık olay yeri inceleme polisleri gibi her bir parçayı ayrı ayrı ele alıp, üzerine konuşuyoruz. Ben elime bir kazak alıyorum; “Anne, ben artık bunu giymiyorum, vereyim mi?” diyorum. Annem “Ay yok kızım olur mu çok güzel bir kazak bu, hele içine siyah bir kazak giyeceksin, şöyle bir kolye takacaksın…” diye anlatıyor. Bu sırada evdeki küçük adam ayağımızın altında, dolanıp duruyor ama biz o kadar dalmışız ki onun bile farkında değiliz. Bir ara bana dönüyor yatağın üzerindeki kıyafetleri göstererek “Anne, sen neden bunları buraya koydun?” diye soruyor. Öyle düzgün konuşuyor ki, kelimelerinde çocuk konuşması o kadar az ki ben de kaptırıyorum kendimi güzeeelce açıklıyorum ona durumu; “Anneciğim anneannenle kıyafetlerime bakıyoruz, giyinmediklerimi ayıklıyoruz. Dolabımı düzelteceğiz.” diyorum. Hayır diyorum da 10 dakika sonra başıma geleceklerden haberim yok tabii! Konuşa konuşa annemle işimize devam ediyoruz. Annem bir ara içeriye gidiyor bir çığlık ” Ayyy İNANMIYORUMMM !!!” koşuyorum içeriye ne oldu diye. Bir bakıyorum annem antrede, küçük adamın odasının kapısının önünde öylece kala kalmış. İçeriye bir bakıyorum ki küçük adam dolabındaki ütülü, güzelce katlanmış, her biri yerine özenle yerleştirilmiş kıyafetlerinin hepini aşağıya indirmiş! Halının üzerinde küçük bir öbek halinde üst üste karmakarışık, katları bozulmuş duruyorlar… Ben de kalakalıyorum ama daha o zamana kadar bu iki olayı birleştirebilmiş değilim ne yazık ki…Ta ki biz donakalmış olayı idrak etme çalışır şekilde ona bakarken küçük adam heyecanla bize elindeki iki kazağı gösterip “Anneciğim, anneanneciğim, dooabımı düzeetiyorum. Ben artık bunu sevmiyorum, ver bunu, ama bunu giyeceğim.” deyince benim jeton düşüyor tabii! Annemse odanın karmaşasından ve dolaptaki tüm kıyafetlerin odanın ortasında bir tepecik şeklinde yığılmış olmasından kurtulamamış olacak ki ben “Annee biz dolap düzeltiyoruz yaa, o da dolabını düzeltiyor işteee” deyince bağlantıyı kuruyor. Tabii biz basıyoruz kahkahayı, tutamıyoruz kendimizi…Alıyorum kucağıma öpüyorum yiyorum onu…Hani küçükken derdik ya; “Ayna, kendi diyen kendi olur”. Ayna; kendi yapan kendi bulur!