İlk kez babamdan görmüştüm fotoğraflar albüme nasıl özenle yerleştirilir. Kastamonu’dan Ankara’ya taşınıyorduk. Evdeki çoğu eşya toplanmıştı. Babam babaannemden aldığı ve belki yıllardır albüm yapmak ümidi ile bir köşede sakladığı fotoğrafları bu bahane ile albüm haline çeviriyordu. Sanırım 9 yaşındaydım. Babamı koltuğuna oturmuş, bir kutunun içerisinde dağınık duran siyah beyaz fotoğrafları tarih sırasına göre ayırdıktan sonra eskinin üzeri jelatinli, geniş albümlerinden birine yerleştirirken hatırlıyorum…Kutunun içerisindeki karışık fotoğraflardan bir tanesini bana uzatarak kendi babasını gösteriyor…Babam gibi uzun boylu ve güçlü yapılı bir adam… Emin değilim ama ya benim doğduğum sene ya da bir kaç sene sonra vefat etmiş büyükbabam. Onu hep fotoğraflardan gördüm…Tanımayı çok isterdim… Babam fotoğrafları tarih sırasına göre özenle yerleştiriyor albüme…Hatta yanlarında senelerini de yazıyor. Ancak sayfanın jelatinini kapatmadan önce elindeki küçük beyaz etiketlere bir iki satır not yazıp o sayfaya yapıştırıyor. Notlar kısa ve öz; “Ben 13 yaşımdayken…” gibi ya da “Karne Tatili” gibi… En çok o küçük notlar için sabırsızlandığımı ve “acaba şimdi babam ne yazacak?” diye merakla beklediğimi hatırlıyorum… Fotoğraflar babamın yazdığı küçük notlarla birleşip zamanımıza geri geliyor sanki…Her fotoğrafın arkasındaki hikayeyi merak ediyorum ve babamın o küçük notları benim hayal dünyamı aralayan bir kapı oluyor… Notlar o siyah beyaz fotoğraflarda çoğunu tanımadığım ya da tanısam bile benim tanıdığım hallerine benzemeyen, o genç insanları canlı kılıyor hayalimde, ruh veriyor onlara sanki… Giyinişlerini inceliyorum, duruşlarını, sanki o fotoğraf sırasındaki konuşmaları duyuyorum… Bazısının kolyesi hoşuma gidiyor ya da yakasındaki broşa takılıyor gözüm…Her şey tuhaf geliyor…Aslında en çok babamın gençlik hallerini görmek tuhaf geliyor… Fotoğraflardaki kesinlikle tanıdık biri, ama benim babam gibi değil… Baba demek için çok genç ama çocuk demek içinse oldukça olgun bakıyor…Babamın gençlik fotoğraflarına bakarken yüzümde bir gülümseme beliriyor. Mühendislik Fakültesinin bahçesindeler…İspanyol paça pantolonlar…Saçlar yandan taranmış… Arkadaşlarıyla omuz omuza sarılmışlar, en uzun boylusu babam…Hepsinin yüzü kameraya bakmıyor, kimisi yanındakine bir şeyler anlatıyor hala…Babamsa bana bakıyor ve gözlerinin içi parlarcasına gülümsemiş…
Babamın annem için hazırladığı fotoğraf albümü geliyor aklıma…Annemle babam nişanlılarken babam anneme hediye etmiş bu albümü… Zira birbirlerini bulduklarında annem lise babam ise üniversitede olduğu için, sonrasında babamın askerliği, annemin üniversite mezuniyeti vs. derken tam 7 sene nişanlı kalmışlar. Ne büyük aşk! Albümün her sayfasında babamın bir fotoğrafı ve her fotoğrafın altında da anneme yazılmış bir dörtlük var. Dörtlüklerin kimisi komik; güldürüyor okurken…Kimisiyse duygusal… Fotoğraflar dörtlüğe uygun çekilmiş…Mesela bir tanesinde babam üniversitenin amfisinde sıraların üzerine çıkmış, elinde meşhur T cetveli…Sanki gitar çalar gibi tutmuş, biraz çılgın duruyor. Ayakları havada zıplamış gibi… Altındaki dörtlüğün ise sadece son kısmı aklımda “….işte senin aşkından deli divane olmuş ben, şu halime baksana…” yazıyor. Albüm belki 10- 15 sayfadan oluşuyor ama her fotoğraf ve dörtlük bir roman okuyormuşsun hissi yaratıyor…
“Hayat sadece fotoğraf karesine sığdığı kadar görünüyor diğerlerine ve sadece onlar kalıyor geriye…” diye düşünüyorum…Sonra o gece, oğluma aynı babamın yaptığı gibi küçük notlar yazarak bir albüm hazırlamak için söz vererek yatıyorum yatağıma…