Şimdi annemin evinde sanki hala üniversitedeymişim gibi, sanki hiç evim barkım, çoluğum çocuğum, beni bekleyen bir eşim yokmuş gibi oturmak ve annem gazetesini okurken yanında böyle pijama terlik ayaklarımı uzatarak tv seyretmek çok garip… Zaman makinasıyla 10-12 sene filan geriye gitmişim ama bir yandan da hala bugünü yaşıyormuş gibi… Ben annemin evine gelince kendimi fabrika ayarlarıma dönmüş gibi hissediyorum ama içimdeki annelik, eş, evinin kadını vs. gibi sonradan zaman içerisinde eklenmiş damarlar da bas bas bağırıyor bir yandan… Oysa fabrika ayarlarım çok basit, hiç karışık değil…Bu yüzden de çok çekici… Bir kere fabrika ayarlarıma göre hayatın merkezinde sadece “kendim” varım; başka da bir şey yok! Ev işleri yok! Mutfak işleri yok! Biricik canın eşin yok! Zira sadece kendi canından çok sevdiğini sandığın insanlar var etrafında ama daha “çocuk” kavramıyla tanışmadığın için aslında onlar da yok! Şimdi fabrika ayarlarım bozulmuş ya benim annemin evindeyim ama hala aklım İstanbul’da… Yanakları tam öpmelik uyuyordur şimdi…Annesi çalışan çocuk olmak da zor…