Ve Yeni Bir Milat Daha…

Doruk yürümeye başladığında tam 10 aylıktı. Türkiye’ye döneli 3, iş hayatına geri döneli ise 2 ay olmuştu. Doğumundan sonra ilk 7 ay kendim bakmıştım çocuğuma, annemin doğum için yanımıza gelmesi ve ilk 3 ay verdiği destek yadsınamaz tabii ki… Türkiye’ye dönünce de bakıcı bulma sürecimizde yine annem baktı oğluşa…

Bir cuma günüydü, iş çıkışı mutat bakıcı görüşmelerimizden birini gerçekleştirmek için Devrim’le buluşmuştuk. Sonrasında koşa koşa eve döndük. Zira o zamanlar emziren bir anneydim bir de annemi yeni bakıcı adayımızla tanıştırmak istiyorduk.(Sonra ilk bakıcımız oldu kendisi zaten..) Kapıyı çaldık, annem “bir dakikaa, bir dakika” diyordu ama kapıyı açmıyordu. Sonra kapı yarım açıldı, bir ittik ki Doruk sokak kapısının karşısındaki odadan bize doğru aynen bu aşağıdaki fotoğrafta olduğu gibi dengesini kurmak için elleri ileriye doğru uzanmış bir şekilde yürüyor. Doruk düşecek diye bir hışım “Annnee tutt düşeceekk” dediğimi ve annemin de aynı anda eliyle sus işareti yaptığını hatırlıyorum. Eğer ben aşırı tepki gösterirsem birden korkup yürümeyi bırakabilirmiş. Tabii minik bızdık beni duymamıştı bile onun derdi o zorlu 3-4 adımı atıp annesiyle babasına kavuşabilmekti. En büyük miladımız bu olmuştu ve Doruk’un bu erken gelen mobilitesi hayatımıza yepyeni ve yorucu bir renk(!) katmıştı.

İlk adımlar… /30 Ağustos 2010

Sonra konuşma sürecine girdi. Sürekli işaret parmak bir şeyleri gösteriyor ve sesler çıkarıyordu. 15 aylık filandı, bir gün bir baktık, ben otururken yanıma gelip bir yandan da sanki beni kaldırabilecekmiş gibi eliyle kaldırmaya çalışarak “annee hadi galk (kalk)” dedi! İlk cümlesi bu oldu Doruk’un!!! Onun çok konuşan bu yanı da hayatımızı bambaşka bir boyuta taşıdı!

Ve şimdi bir başka dönem daha kapanmak üzere… Artık Doruk bezden tamamen kurtuluyor… Çiş kısmını çözeli min. 5 ay oldu, 5 aydır evde bez kullanmıyoruz ama diğeri için “bez tak anne” diyordu. Yani komik bir durum, bilinçli ama kakası gelince bez istiyor illaki… Bu hafta neredeyse hiç bez kullanmadı… Yani artık yeni bir sayfa daha açıyoruz…Bazen onun büyümesi beni o kadar duygusal yapıyor ki sevinmem gereken şeylere bile yeterince sevinemiyorum. Daha 1 sene önceki fotoğraflarda bile bebek yüzü var. Benim oğlum artık gerçekten çok büyüdü. Eski fotoğraflarındaki bukle bukle saçları, bebek bakışları, hiçbir şey bilmez korunmasız halleri geride kaldı…

Çocuk dediğin şey gerçekten çok büyük bir emek…

Kriz Dönemi

Herkesin hayatında kriz dönemleri olur ve olacaktır bu konuda yapılacak bir şey yok ama konu şu ki neden sorunlar tek tek gelmez? Murphy Kanunları (http://tr.wikipedia.org/wiki/Murphy_Kanunları ) diye bir şey varsa geçtiğimiz Mayıs ayı içerisinde mevcut yazılı kanunların hepsini birer birer yaşayarak test etmenin yanı sıra üzerine yenilerini yazacak potansiyele de sahip oldum!

Kısaca özetlemek gerekirse Mayıs ayı gündemimiz Doruk’un biberon bırakma macerasıyla başladı. Hiç böyle bir planım yoktu aslında ama bahçede yere attığı biberonunun üzerinden Devrim yanlışlıkla arabayla üzerinden geçince (kulağa biraz garip gelse de böyle bir şey oldu:) işte bu fırsat deyip bir girişimde bulundum ve bomba elimde patladı! Öyle kolay değilmiş bu iş… Kabus gibi 1 haftanın sonunda kendi ellerimle “al çocuğum sütünü buradan iç” diye biberonu çocuğun burnuna dayarken buldum kendimi! 5 aydır çişini tuvalete yapan, bez kullanmayan ama kakası geldiğinde “anne bezimi bağla kaka yapcam” buyuran Doruk birden bire kendi kendine kakasını da tuvalete yapmaya karar verdi! İyi hoş çok güzel ama bu süreçte kabız oldu ki bu başlı başına bir olaydı…. Artık ben tuvalete giderken suçluluk hissetmeye başlamıştım neredeyse… Bu yetmedi aynı hafta bakıcımız hasta oldu telefon etti gelemiyorum diye, o gelemeyince ben de işe gidemedim tabii… İşler başımdan aşkın, evde Doruk’la çalışmak imkansız. Bu arada Doruk kabızlığın üzerine bir de grip oldu, sanırım bakıcımızdan geçti. Ondan sonraki hafta Devrim 1 haftalığına yurt dışına çıktı ve bingo tabii ki ben de grip oldum! Murphy iş başında! Doruk uyumaz çocuk hasta, benim ateş almış başını gitmiş ayakta duracak halim yok ama Doruk’u iyi etmeye çalışıyorum… Geceleri ayrı bir dert gündüz ayrı bir dert… Bir de üzerine grip ve stresten dolayı sabah uyandığımda sesim çıkmaz buldum kendimi! Sesim kısılmış! İş yerinde telefon etmem gerekiyor sapık arayan kıvamında fısır fısır konuşuyorum insanlarla, boğazım da acıyor. Bir ara oturup zırladığımı ve sinir bozukluğundan haykırdığımı hatırlıyorum. Son 2-3 haftadır hastanenin acil servisini kaç kere ziyaret ettik bilmiyorum. Sırasıyla bir gece Doruk, bir gece ben şeklinde… Devrim’in yokluğunda babaannemiz dedemiz imdadımıza yetiştiler. Bizde kalmaya başladılar ki ilaç gibi geldi. Onlar da çalışıyor ama iş çıkışı evlerine değil bize gelip bir de bizimle uğraştılar. Sürekli boyunlarına sarılıp sarılıp “İyi ki varsınız siz!” derken buluyordum kendimi…Tabii bu arada hemen Ankara’daki “yetiş bacım” hattına yani anneme telefon edip onu da yanıma çağırdım:) Annem güneş gibi doğdu evimize ve hala bizde..Bırakmaya da hiç niyetim yok!

Bugün 1 Haziran ve üstüne bir de Cuma! Yani harika bir gün! Mayıs ayının sıkıntısını bir kenara koyup yaza ve sağlıklı, neşeli günlere “Merhaba” diyesim var. Herşeyin başı sağlıkmış, sağlık olunca mutluluk ve huzur kendiliğinden geliyormuş… Ee Allah sevdiği kuluna eşeğini önce kaybettirir sonra buldururmuş benimki de o hesap oldu…